İçeriğe geç

Gölhisar Gölü kurudu mu ?

Bir Sosyoloğun Gözünden: Gölhisar Gölü Kurudu mu?

Toplumsal değişimlerin derin sularında gezinmeyi seven bir araştırmacı olarak, bazen bir gölün kaderiyle bir toplumun ruhu arasında güçlü bir bağ kurarım. Gölhisar Gölü de bana bu hissi veren yerlerden biridir. Çünkü bir göl kuruduğunda, yalnızca su çekilmez; ilişkiler, roller, umutlar ve toplumsal dayanışma biçimleri de değişir. “Gölhisar Gölü kurudu mu?” sorusu, bu nedenle yalnızca bir çevre sorusu değildir — aynı zamanda bir toplumsal çözülmenin aynasıdır.

Kuruyan Sular, Kuruyan Bağlar

Gölhisar Gölü, Burdur’un Gölhisar ilçesinde yer alır ve tarih boyunca çevresindeki köylerin ekonomik, kültürel ve sosyal yaşamını şekillendirmiştir. Ancak son yıllarda yaşanan iklim değişiklikleri, yanlış sulama politikaları ve artan tarımsal baskı, gölün giderek küçülmesine yol açmıştır. Bu durum yalnızca ekosistemi değil, aynı zamanda bölgedeki toplumsal yapıyı da etkilemiştir.

Bir zamanlar göl çevresinde balıkçılıkla geçinen aileler, geçim kaynaklarını kaybettikçe farklı iş alanlarına yönelmek zorunda kalmışlardır. Kadınlar ev içi rollerini yeniden tanımlarken, erkekler toplumsal işlevlerini ekonomik üretim üzerinden yeniden inşa etmeye çalışmıştır. Bu süreç, toplumsal normların kırıldığı, cinsiyet rollerinin sorgulandığı bir dönüşüm dönemine işaret eder.

Erkeklerin Yapısal İşlevleri ve Güç Arayışı

Toplumda erkeklik çoğu zaman “işlev” üzerinden tanımlanır: üretmek, korumak, sağlamak. Gölhisar Gölü kurudukça, bu yapısal roller de zayıflamıştır. Göl çevresinde yaşayan erkekler, balıkçılığın ya da sulama temelli tarımın azalmasıyla birlikte, kendilerini işlevsiz hissetmeye başlamıştır. Sosyolojik açıdan bu durum, “erkeklik krizi” olarak adlandırılan bir olguyu doğurur.

Bu kriz, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda kimliksel bir meseledir. Erkeklerin gölle kurduğu ilişki —teknik, işlevsel ve kontrol odaklı— artık anlamını yitirmiştir. Dolayısıyla erkekler yeni bir güç alanı yaratmaya yönelir: modernleşme, teknoloji ve göç. Kimisi şehirde iş bulmaya gider, kimisi tarımsal mekanizasyona yatırım yapar. Ancak bu değişim, toplumsal dokuda derin bir boşluk bırakır.

Kültürel Devamlılıkta Erkeklerin Rolü

Gölün çekilmesiyle birlikte kaybolan sadece bir geçim kaynağı değildir; aynı zamanda erkeklerin kuşaktan kuşağa aktardığı kültürel bilgi de sönümlenir. Balık ağlarının nasıl atılacağını, suyun ne zaman taşacağını bilen bir kuşak, yerini artık toprağın nemini bile bilmeyen bir kuşağa bırakır. Bu da “kolektif hafızanın” erkek eksenli bir biçimde silinmesine neden olur.

Kadınların İlişkisel Gücü ve Dayanışma Ağları

Kadınlar ise bu dönüşüm sürecinde farklı bir yönelim gösterir. Erkeklerin işlevsel rollerini yitirmesi, kadınların ilişkisel güçlerini artırır. Göl çevresindeki kadınlar, kuraklık döneminde suyun azalmasıyla birlikte ortak üretim ve dayanışma ağları kurmuşlardır. Evde yapılan el işi, süt ürünleri üretimi ya da küçük ölçekli bahçe tarımı, kadınların toplumsal görünürlüğünü artıran unsurlardır.

Kadınlar, ilişkisel düzlemde toplumu bir arada tutan görünmez bağları temsil eder. Gölhisar Gölü’nün kuruması bir yıkım değil, aynı zamanda bir yeniden örgütlenme sürecine dönüşmüştür. Kadınlar komşuluk, yardımlaşma ve bakım ilişkileri üzerinden yeni bir toplumsal denge kurarlar. Bu durum, “ekofeminist” bir perspektiften değerlendirildiğinde, doğa ve kadın arasındaki ortak direniş çizgisine işaret eder.

Toplumsal Dayanışmanın Kadın Eksenli Dönüşümü

Kadınlar göl çevresinde yalnızca ekolojik krizle değil, toplumsal beklentilerle de mücadele eder. Su azaldıkça, kadınların ev içindeki emek yükü artar: temizlik, yemek, çocuk bakımı. Buna rağmen, kadınlar bu süreci toplumsal dayanışmayı güçlendirecek bir fırsata dönüştürürler. Kuruyan gölün ortasında bile dayanışma su gibi akmaya devam eder.

Kuraklık ve Kimlik: Toplumsal Yeniden Yapılanmanın İzleri

Gölhisar Gölü kurudu mu? sorusu, bugün yalnızca ekolojik bir yanıtla açıklanamaz. Evet, göl önemli ölçüde çekilmiştir; ancak asıl mesele, toplumsal anlamda hangi bağların kuruduğudur. Göl, bu toplumun aynasıydı — şimdi o ayna çatladı. Erkeklerin işlev odaklı kimlikleri ve kadınların ilişki temelli dayanışma biçimleri, birbirini tamamlayan ama artık farklı zeminlerde var olan iki yapı haline geldi.

Toplum, bu değişimi kabullenirken yeni bir kolektif kimlik inşa etme çabası içindedir. Bu kimlik, doğayla uyumlu, cinsiyet eşitliğini temel alan ve sürdürülebilir yaşam anlayışına yönelen bir yapı olabilir.

Sonuç: Kuruyan Göller, Yeşeren Farkındalıklar

Gölhisar Gölü’nün kuruması, aslında bir toplumun yeniden doğuş hikâyesidir. Su azalırken empati artmış, üretim biçimleri değişirken ilişkiler derinleşmiştir. Bu süreç bize gösterir ki, toplumsal dayanıklılık yalnızca ekonomik güce değil, ilişkisel bağların gücüne de dayanır.

Okuyucu olarak siz de kendi çevrenizdeki “kuruyan gölleri” düşünebilirsiniz. Belki fiziksel değildir ama duygusal, kültürel ya da toplumsal anlamda çekilen sular vardır. Bu yazı, o boşluklara su taşımak, hepimizin toplumsal hafızasında bir yankı bırakmak içindir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
prop money